Bir süredir hortlayan, daha doğrusu hortlatılan terör örgütü DAEŞ’e karşı en etkin mücadele eden ülkelerin başında Türkiye var. Hatta tek ülke bile denilebilir. ABD atıp tutarken Türkiye sadece 2016’daki Fırat Kalkanı Harekâtı’nda 4 bine yakın DAEŞ’li teröristi temizledi.
ABD, yoldaşı bir başka terör örgütü PKK/YPG/PYD’ya yol açmak, meşrulaştırmak adına takoz olmasaydı bugün Suriye’de, DAEŞ’in esamesi dahi okunmazdı. Türkiye DAEŞ ile mücadeleyi aynı kararlılıkla kendi sınırları içinde de yürütüyor bir yandan da…
İçişleri Bakanlığı, DAEŞ’e yönelik “Bozdoğan-34” operasyonlarında 12 ilde 41 şüpheli yakalandığını daha yeni açıkladı. Önceleri de “Mahzen”, “ Kahramanlar” serileri ya da farklı isimlerle pek çok ilde sayısız operasyon yapıldı. Teröristlere soluk aldırmamak adına da kesintisiz devam ediyor. Bu operasyonlarda son bir yılda yakalanan DAEŞ’li sayısı da 3 bine yakın. Tüm bunlarda terörle mücadele konusundaki kararlılık kadar büyük bir istihbarat başarısını da ortaya koyuyor. Ama aynı zamanda operasyonların yapıldığı il sayılarına ve her coğrafyada dağılımına bakıldığında terör örgütünün yayılma politikası adına belli bir merkezden bilinçli olarak bir yapılandırma stratejisi gibi bir başka istihbari durumun varlığını içeriyor. Bu noktada da adres malum: DAEŞ’i yarattığı herkesçe bilinen, hatta önceki başkanları Trump’un bile Obama’yı işaret ederek bunu deklare ettiği sözde teröre, teröriste karşı mücadele verdiğini söyleyen ABD…
***
İstihbaratçılara göre; DAEŞ’in yapılanması, kullanılması tam bir istihbarat organizasyonu. Tıpkı ABD yapımı FETÖ ya da diğer terör örgütlerinde olduğu gibi… Hatta DAEŞ hücre yapılanmasıyla, uyuyan hücreleriyle tıpa tıp FETÖ’yle örtüşüyor. Mesela sağ yakalanan DAEŞ’li teröristler hep ne diyorlar? Talimat eylemden kısa bir süre önce geldi. Diğer hücre elemanlarının varlığından eylem yolunda haberdar olduk. Normal yaşamda aynı ortamda hatta aynı birimlerde birlikte çalışmalarına rağmen…Bunların hepsi de doğrudan FETÖ’cülerin ifadelerini çağrıştırıyor. İlişkiler ve aralarında bağlantılar olduğuna dönük istihbari bilgiler de var zaten…Dolayısıyla ABD sözde terörle, teröristle mücadele diyor ama gerçekte ise DAEŞ’i kendi çıkarları doğrultusunda İngiliz anahtarı gibi kullanıyor, bu bağlamda DAEŞ bir yok oluyor, bir ortaya çıkıyor. Terör örgütü PKK’yı da harf değişikliğiyle YPG/PYD ya da SDG adıyla legalmiş gibi yutturmaya çalışıyor…Hiç utanmadan DAEŞ’le mücadelede stratejik ortağı olduğunu söylüyor.
Türkiye’yi kontrol altında tutmak hayaliyle kullandığı aparatlar arasında da DAEŞ şimdilerde ön plana çıkmış durumda. Bir terör örgütünü tutturamazlarsa diğeriyle sıkıştırma alçaklığı hesabıyla… Yani aslında DAEŞ ile mücadele adı altında Türkiye ile de uğraşıyorlar. Yoksa gerçekten DAEŞ’i bitirmek gibi bir niyetleri olsa Türkiye’nin “gel beraber temizleyelim” çağrısına “Evet” derdi. Ona yanaşmadığı gibi bir de Suriye’de 40’a yakın ülkeden aileleriyle birlikte binlerce DAEŞ’lilerin tutulduğu El Hol Kampı konusundaki tavrı da malum. Ne DAEŞ’lileri ülkelerine iade ediyor ne de 30 bin civarındaki çocuklarını gönderiyor. Hem de Birleşmiş Milletler destekli Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu’nun bu çocukların “uyruklarının bağlı olduğu ülkeler tarafından geri alınması ve toplumlarına entegre edilmesi” çağrılarına rağmen…
***
Niyesi malum. ABD 15-20 yıl sonrasının terör sosyolojisini, rezervini elinde tutmak istiyor, orayı bir terör laboratuvarı olarak görüyor. Hem de dış koruması bir başka terör örgütü PKK/YPG/PYD’ye emanet olan bir laboratuvar!… Bu ortak noktalar da terör örgütlerinin isimlendirme ve buna bağlı hedeflendirmenin tek bir güç tarafından organize edildiğini, görev paylaşımı yapıldığını gösteriyor. O da hep aynı yeri işaret ediyor. Hak, hukuk diye gittiği, elini uzattığı her yerde kan, gözyaşı ve insanlık suçu olan terörün A,B,D’sini… CA’si de CIA elbette… Bir de onun taşeronu olan MOSSAD var tabii…